O Bir Efsane!
Kuzey Amerika kıtasının yerli halklarından olan Haida'ların efsanelerinde Kuzgun'un çok özel bir yeri vardır. Kuzgun, insanın yaradılışında önemli bir rol oynar. Haida'ların totemlerinde de baş köşeyi alan Kuzgun ve İlk İnsan ile ilgili efsane, Haida Gwaii'deki (Queen Charlotte Islands) büyük bir sel felaketi ile başlar.
200.000 yıl önce
Haida Gwaii'de, Rose Spit kumsalında yapayalnız kalan Kuzgun büyük sel felaketinden sonra çekilen suyun geride bıraktığı deniz kabukluları ile kendine ziyafet çekiyordu. Hayatında ilk defa tıka basa doymuştu ama bunun tadını çıkartamıyordu çünkü etrafta hokkabazlık yaparak kızdıracağı, oyun yapacağı kimsecikler kalmamıştı, yapayalnızdı.
Çığlığının yankıları kumsalı henüz terketmemişti ki aniden boğuk bir ses duydu. Sesin nereden geldiğini bulmak için kumsalı gözleriyle taradı ama hiçbir şey göremedi. Kumsal üzerinde uçmaya başladı. Birinci, ikinci , üçüncü, dördüncü kez ... turluyor ama bir türlü bulamıyordu.
Sonra birden kumların üzerinde bir parıltı gördü. Kumlara gömülmüş devasa bir deniz kabuklusuydu bu. Kuzgun'un gölgesi üzerine düştüğünde, kabuktan yine boğuk bir ses geldi. Kabuğun açık ağzına eğildiğinde garip küçük yaratıklarla dolu olduğunu farketti.

Bu işe çok sevinmişti. Monoton bir gün şenleniyordu. Ama ondan korktukları için dışarı çıkmakta tereddüt eden bu yaratıkları ikna etmesi gerekiyordu. Kabuğun ağzına iyice yaklaştı, çıkarabildiği en hoş sesle onlara tatlı diller dökerek güzel dünyasına adım atmaları için ikna etmeye çalıştı.
Çok geçmeden yaratıklar birer ikişer dışarıya çıkmaya başladılar. Bazıları Kuzgun'u görünce korkup tekrar içeri girdiler ama sonunda merak galip geldi ve tüm yaratıklar Kuzgun'un güzel dünyasına ayak bastılar.
Bu garip yaratıkların kendisi gibi iki bacakları vardı ama diğer özellikleri çok farklıydı. Kafalarının üzerindeki azcık tüy dışında çırılçıplaktılar. Kanatlar yerine sürekli hareket halindeki garip uzantılar vardı.
Uzun bir süre bu garip yaratıklarla oyunlar oynadı, onlara şakalar, kurnazlıklar öğretti. Sürekli hareket halindeki yaratıklar zaman zaman birbirlerine yardım ediyorlar bazen de buldukları bir şey için kavgaya tutuşuyorlardı. Sonunda Kuzgun bunların bitmek bilmeyen hareketliliğinden sıkıldı. Sürekli birşeyler isteyen bu yaratıkları kabuğun içine geri tıkıp kurtulmayı düşündü ama o kadar yardıma muhtaçtılar ki dayanamadı. Yine de aklı kurnazlıkta ve heyecandaydı. Bu yaratıkların tek cins olduğunu farketti, hepsi erkektiler. Bunların karşı cinslerini bulmak daha da eğlenceli olacaktı.
Uzun aramalardan sonra kocaman dudakları ile kayaların üzerine yapışmış kabuklar gördü. Kayanın üzerine indi ve kabukları açmaya başladı. Hepsinin içinden biraz önce bulduğu yaratıkların daha yumuşak ve yuvarlak hatlı olanları çıkıyordu. İşte bunlar karşı cins olmalıydı. Hepsini alıp erkeklerin yanına götürdü.
İlk karşılaşmada iki taraf da birbirlerinden korktu, erkekler bir ara kabuklarının içine geri döndü. İki taraf da çekingen, utangaç davranıyordu. Kumsalda buldukları yapraklarla oralarını buralarını örtüyorlardı. Zamanla korkularını üzerinden atan erkek yaratıklar becerilerini göstermeye, siyah kuştan öğrendiklerini yaparak kızları etkilemeye çalıştılar.
Zor da olsa kaynaşan iki grupta eşler oluştu. Kızlar erkekler elele dolaşmaya başladılar. Kızların narinliği, yumuşaklığı ile erkeklerin gururlu, çevik, sert halleri tezat oluşturuyordu. Kuzgun, davranışları açısından karşı cinslerin bu kadar farklı olduğu bir türe ilk defa rastlamıştı.
Deniz kabuğunun güçlü kaslarından ve yumuşak dudaklarından çıkan bu yaratıkları ilgi ve hayranlıkla izleyen Kuzgun bir daha hiç yalnız kalmadı. İnsanlara yardım için onlara güneşi, yıldızları, ay'ı, ateşi, somonu ve sedir ağacını getirdi.
MS. 2014 Yakın Çağ, Dörtdivan – Gerede
Fotoğrafçı; kurt, akbabalar ve kartallarla ilgilenirken alanda eğlenmekle meşgul olan kuzgunlar da onun ideal fotoğrafı çekememesi için ellerinden geleni yapıyorlardı. Akbabalara, kartallara sataşarak kaçırıyorlar, her fotoğraf karesinin en olmadık yerinde bulunmayı ihmal etmiyorlardı.
Uzaklardan kalabalık bir akbaba sürüsünün alana doğru alçaldığını görünce sevindi fotoğrafçı. Ortalık daha da şenlenecekti. Ancak kuzgunların şefi, Rose Spit kumsalındaki kuzgunun binlerce kuşaktan torunu da uyanmıştı bu işe. Bir 'grraak' ile uyardı çetesini. Hep birlikte kalkıp akbaba sürüsüne doğru yöneldiler. Etmediklerini bırakmadılar akbabalara. Akbabaları alana inmekten vazgeçirip fotoğrafçının önündeki kayalara geri döndüler.
Sinirlenmişti fotoğrafçı. Ancak şimdiye kadar çektiği her karede kuzgunların bu rahat tavırlarının da katkısı olduğunu biliyordu. Özellikle akbabaların “Akıllı kuzgun indi ise güvenlidir” mantığı ile kuzgun gördükleri alana inmeyi yeğlediklerini, kuzgunların olduğu yerleri daha güvenli gördüklerini biliyordu. Kuzgunların izin verdiği kadar fotoğraf çekmekten başka çare yoktu.
Onlar başka türlerin alana inmesine izin verene kadar kuzgunları fotoğraflamaya karar verdi fotoğrafçı. Kayalar üzerinden kamuflaja bakarak "dedelerimiz halt etmiş de sizleri bu Dünya'nın başına dert etmiş" diye söylenmelerini... şikayet ederken bile eğlenmelerini, gururlu pozlarını, itişip kakışmalarını..
Aynı günden diğer yazılar: Kırmızı Başlıklı Fotoğrafçı ve Güneşe Yükselen Ruhlar